Şehit olmak nedir? Kimler şehittir? Şehitliğin mertebeleri
Şehit olmak nedir Kimler şehittir?
Şehitlik, İslam, Allah yolunda canını feda eden bir Müslümana şehit denir. Şehitlik Allah katında, dinimiz islamiyette en büyük mertebedir. Kıymeti pek çoktur. Ahirette en büyük mertebenin peygamberlikten sonra şehitlik olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple de şehitlerin tüm günahlarının Allah tarafından affedileceği tarafımıza bildirilmiştir. Şehitlik ile ilgili Ayetler ise şöyledir:
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًا بَلْ اَحْيَاۤءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ ﴿169﴾ فَرِح۪ينَ بِمَاۤ اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿170﴾ يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿171﴾
(Al-i İmran 3/169-171)
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Aksine onlar diridirler ve Rableri yanında rızıklanmaktadırlar. O şehitler, Allah’ın kendilerine bağışladığı nimetlerle sonsuz bir mutluluk duyarlar. Arkalarından gelecek olup, henüz kendilerine katılmamış olan mücâhid kardeşleri adına da: “Onlara hiçbir korku yok, onlar asla üzülmeyecekler” müjdesiyle sevinirler. Yine onlar, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine olan büyük lütfu ve ihsânıyla sevindikleri gibi, ayrıca Allah’ın, mü’minlerin mükâfatını zâyi etmeyeceği yolundaki va‘dinden dolayı da büyük bir sevinç duyarlar.”
(Al-i İmran 3/169-171)
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿157﴾
(Al-i İmran 3/157)
“Allah yolunda öldürülseniz ya da başka bir şekilde ölseniz, şunu bilin ki, hiç şüphesiz Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, kâfirlerin dünyada kalıp topladıkları her türlü menfaatten daha hayırlıdır.”
(Al-i İmran 3/157)
Şehitler ölmez ne anlamana gelir?
Şehitler Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği husûsî bir hayatla diridirler. Allah’a yakın bir mevkî elde etmişler ve orada akla hayâle gelmez cennet nimetleriyle ikram olunmaktadırlar. Ölümden sonra sâlihlerin rûhları cennetteki güzel makâmlarını görüp sevinir, kötülerin rûhları da cehennemdeki yerlerini görüp elem ve ızdırap duyarlar. Şehitler ise yüce makamlarını görmekle kalmaz, Allah katında dünyadaki insanların topladığı şeylerden çok daha kıymetli ve daha büyük nimetlere mazhar olurlar.
Şehitlik ile ilgili Fıkhi Bilgiler
Fıkıh âlimleri Hz. Peygamber’in şehitlerle ilgili söz, fiil ve uygulamalarını değerlendirerek şehitleri genellikle hem dünya hem âhiret hükümleri bakımından şehit, sadece dünya hükümleri bakımından şehit ve sadece âhiret hükümleri bakımından şehit olmak üzere üç kısma ayırmışlardır (Şirbînî, I, 350; İbn Âbidîn, II, 252).
1. Dünya ve âhiret hükümleri bakımından şehit.
Allah yolunda savaşırken gayri müslimler tarafından öldürülen veya yaralı halde savaş alanında ölü bulunanlar bu gruba girer. Devlete isyan edenler yahut yol kesicilerle çarpışırken ya da canını, malını ve namusunu korurken haksız yere öldürülenlerin bu kapsamda sayılıp sayılmayacağı ihtilâflıdır. Hanefî ve Zeydiyye mezheplerinde bunların hepsi, Hanbelî ve Ca‘ferî mezheplerinde sadece eşkıya tarafından haksız yere öldürülenler bu grupta kabul edilir. Mâlikî ve Şâfiî fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre ise bu sayılanlar âhiret hükümleri bakımından şehit olmakla birlikte dünyada kendilerine şehitlerle ilgili hükümler uygulanmaz (İbn Kudâme, II, 535).
Bu grupta yer alıp tam şehit veya savaş şehiti olarak adlandırılanlar, Allah katında en yüce mertebeye sahip şehitlerdir. Bu gruba giren şehit yıkanmaz; kanlı elbisesi kefeni sayılır; bu elbise aynı zamanda bir imtiyaz nişanesi ve ibadet eseri kabul edildiğinden üzerindeki kan giderilmez, temiz olmayan başka maddeler ise temizlenir; şehitin üzerinde silâh, kama, kılıç vb. aletler varsa alınır; palto, ceket, ayakkabı gibi kefen olmaya elverişsiz eşyası çıkarıldıktan sonra kalan elbisesi cesedini örtmeye yetmezse kefeni sünnet ölçüsünde tamamlanır, fazlaysa eksiltilir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre, cünüp iken yahut hayız veya nifas halinde şehit olanlar da yıkanmaz. Ebû Hanîfe, Hanbelîler, İbâzîler ile Şâfiî ve Mâlikîler’den bazı fakihler, Uhud şehitlerinden Hanzala b. Ebû Âmir’in o esnada cünüp olduğu için melekler tarafından yıkandığına dair rivayete dayanarak bu durumlarda şehit düşen kimsenin yıkanacağına hükmetmiştir. Ayrıca Ebû Hanîfe ve Zeydîler, ergenlik çağına ulaşmamış çocuk veya akıl hastasının savaşta düşman tarafından öldürülmesi durumunda yıkanacağı görüşündedir. Ebû Hanîfe’nin bu görüşleri dolayısıyla Hanefî fıkıh eserlerinde dünya hükümleri bakımından şehit tanımı yapılırken “tâhir” (cünüp, hayız veya nifas halinde olmayan), “ergenlik çağına ulaşmış” ve “aklî melekesi yerinde” kayıtlarına yer verildiği görülür.
Bu gruba giren şehit için cenaze namazı kılınması Hanefî, Zeydiyye ve Ca‘feriyye mezheplerine göre gereklidir. Hanbelî mezhebinde tercih edilen görüşe göre farz değil müstehaptır. Şâfiî ve Mâlikîler’in çoğunluğuna göre ise bunlar cenaze namazı kılınmadan defnedilir.
2. Sadece dünya hükümleri bakımından şehit.
Kalbinde nifak bulunmakla birlikte müslümanların saflarında yer aldığı sırada düşman tarafından öldürülen kişi sadece dünya hükümleri itibariyle şehit sayılır. Savaştan kaçarken veya ganimet, gösteriş vb. dünyevî amaçlarla savaşırken öldürülen kişiler de böyledir (İbn Âbidîn, II, 252). İç yüzlerini yalnız Allah’ın bildiği bu kişilere dış görünüşleri dikkate alınarak şehit muamelesi yapılır. Fakihler, sırf dünyevî amaçla savaşırken öldürülen kişiye âhirette sevap verilmeyeceğini, hem dünyevî hem uhrevî maksatla savaşırken öldürülen kişiye ise tam şehit kadar olmamakla birlikte âhirette sevap verileceğini söylemişlerdir.
3. Sadece âhiret hükümleri bakımından şehit.
Savaşta veya savaş dışında haksız yere öldürülüp yukarıda geçen iki grup kapsamında mütalaa edilmeyen kimseler sadece âhiret hükümleri bakımından şehit sayılır.
Allah yolunda savaşırken yaralanmakla beraber üzerinden belirli bir süre geçtikten veya yeme içme, tedavi görme gibi meşguliyetlerden sonra vefat eden kimse de bu gruba girer.
Yangında, denizde veya göçük altında; veba, kolera, sıtma gibi yaygın ve önlenmesi zor hastalıklar sebebiyle; ilim tahsili yolunda, helâl kazanç uğrunda ölenlerle doğum yaparken veya loğusa iken hayatını kaybeden kadınlar bunların başında gelir. Bazı fakihler bu bağlamda otuz kadar vefat gerekçesi saymış ve kendilerine âhirette derecelerine göre sevap verileceğini söylemişlerdir.(İbn Âbidîn, II, 252).
Bu gruba giren şehit diğer müslüman ölüler gibi yıkanıp kefenlenir ve cenaze namazı kılınarak defnedilir.
Hz. Peygamber’in Uhud şehitleriyle ilgili uygulaması sebebiyle şehitlerin şehit düştükleri yere defnedilmesi sünnete uygun bulunmakla birlikte şartlar elverişli olmadığında başka yere götürülmelerinde bir sakınca görülmez. Kaynak : diyanet
İlave bilgi için Tıklayınız:
Depremde ölenler şehit midir? Kefensiz gömülebilir mi?