Müslümanı korkutmak (ikrâh etmek) Günah mıdır?
Müslümanı ve zimmîyi (Zimmî:İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayr-ı müslim kişilerdir.) ikrâh etmek korkutmak büyük günahtır. İbni Âbidîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) beşinci cildde ve “Dürer-ül-hükkâm” 949. maddede buyuruyor ki, (İkrâh), bir insanı, istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak demektir. Birini zorlamanın ikrah olması için 4 şey lazımdır.
Zorlayanın korkuttuğu şeyi yapabilecek kuvette olması, zorlananın korkutulan şeyin muhakkak yapılacağını bilmesi korkutulan şeyin ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya üzücü bir şey olması, zorlanan şeyin yapılmaması gereken bir şey olması lazımdır. İkrah iki türlü olur.
- Mülcî olan ikrah.
- Mülcî olmayan ikrah.
Mülcî tam, ağır olup, insanın rızâsını ve ihtiyârını yok eder. Zorlanan şeyin yapılması mecburi olur. Bu da, ölüm, bir uzvun yok olması veya bu ikisine sebep olacak hapis ve dayaktır. Bütün malın telef edilmesi ile ikrâh olunmanın da ‘Mülcî’ olacağı İbni Âbidînde yazılıdır. [Zarûrî olan nafakayı temin etmek için çalışmaya mani olunması ve başka çalışacak yer bulamamak korkusu, ‘mülcî olan ikrâh’ sayılacağı buradan anlaşılmakdadır.]
Mülcî şeref sâhiplerini tekdîr etmek, sert söylemek, bunlar için ikrah olur. Mahrem akrabanın hapis edilmesi de ikrâh olur. Sultânın [Hükûmetin, kanûnların] emirleri ikrâh demekdir. İkrâh ile yapdırılması istenen şey birkaç çeşittir:
1 — Yapması caiz, yapmaması ise sevâb olan şeylerdir.
Mülcî ikrâh ile küfre sebep olan söz söylemek, Resulullah’ı kötülemek böyledir. Fekat, bunları söylerken Tevriye etmesi, yani Muhammed ismindeki başkasını düşünmesi, puta, heykele secde ederken, Allahu tealâya secde etmeyi düşünmesi lazımdır. Böyle düşünerek de bunlara secde etmesi mekruh olur. Tevriye etmek lazım olduğunu hatırlayıp da, etmezse, kâfir olur. Hatırına gelmezse mazur olur. Namaz kılmamak ve Kur’ân-ı kerîmde bildirilen bütün emirler, kendinin ve başkasının malını telef ve müslümanı sövmek, iftirâ etmek ve kadının zina ile ikrâhı ve livâta böyledir. Başkasının malını almak zulümdür. Zulüm, küfür gibi hiç helâl olmaz. Zimmînin dahî malını yemek, şerâb içmekden dahâ büyük harâmdır. İkrâh eden, malı öder. Sultândan başka birinin yapdığı ikrâhda, emr edenin veyâ me’mûrunun hâzır olması lâzımdır. Livâta, zinâdan dahâ büyük harâmdır. Zevcesini boşamak da, bu çeşid ikrâhdır. [Mülcî olmıyan ikrâh ile kadının başını açmasının câiz olacağı anlaşılmaktadır.]
2 — Mülcî ikrâh ile yapması harâm olan şeylerdir.
Bir müslimânı veyâ zimmîyi öldürmek veyâ bir uzvunu kesmek veyâ bunlara sebeb olacak kadar habs etmek ve döğmek, erkeğin zinâ için ikrâh edilmesi böyledir. Öldürürse, kısâsı ikrâh edene, günâhı ise öldürene olur. İkrâh edilmiyen bir kimse, kolunun kesilmesine izin verse, tıbbi lüzûm olmadıkça, bunun kolunu kesmek günâh olur. Öldürmek için ölüm ile tehdît edilse, ölecek olan izin verirse, öldürülünce günâha girer. Devlet başkanı el kesmek için ölüm ile tehdît edince, kesmesi câiz olur. Kendi elini kesmesi için ölüm ile tehdit edilenin, kendi elini kesmesi câiz olur. Kendini öldürmesi için ölüm ile tehdit edilenin kendini öldürmesi câiz olmaz. [Buradan anlaşılıyor ki, düşmanın eline geçince, ırzlarına saldırılıp, işkence yapıldıkdan sonra öldürüleceklerini anlıyan kimsenin, kendini ve yakınlarını öldürmesi câiz değildir. Kadının ırzına dokunulması, önceki birinci çeşidde bildirildi]. (Cihâd bahsi) nde, (Harb edince öldürüleceğini, etmezse esîr olacağını anlıyan, düşmana saldırmaz. Düşmana zarar vereceğini bilerek saldırıp öldürülürse, câiz olur. Düşmana zarar vermiyecek ise, saldırması câiz olmaz. Müslimân fâsıkları günâhdan men’ etmek böyle değildir) buyurulmakdadır. [Birinci kısmın kırkbirinci ve ikinci kısmın dördüncü ve (Mecelle)nin 1003. cü maddelerine bakınız! (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye) üçüncü cildinin 55. ci mektûbunda, bu husûsda geniş bilgi vardır.]
3 — Mülcî olan ikrâh ile yapması halâl, hattâ farz, yapmayıp ölmesi günâh olan şeylerdir.
Şerâb, kan içmek, leş, domuz yimek böyledir. Çünki, mülcî ikrâh ile bunları yimek zarûret olur. Mülcî ikrâh ile başkasının malı telef edilince, ikrâh eden öder. Mülcî olmıyan ikrâhda ise, telef eden öder. Mülcî olan veyâ olmıyan bir ikrâh ile yapılan sözleşmeler [akd] sahîh olmaz. Çünki, sahîh olmaları için rızâları ile yapılması lâzımdır. Meselâ, malını satan veyâ birşeyi satın alan, kirâya veren, hediyye veren, borcunu ibrâ veyâ te’cîl eden, borcu olduğunu söyliyen kimse, korkudan kurtulunca, isterse bunlardan vaz geçebilir, isterse râzı olur. Zorla satdırılan malı alan kimse, bu mala mâlik olur. Çünkü, böyle bey fâsiddir. [Suç ikrâr etmesi, evet demesi için karakolda polislerin ikrâh, işkence yapması câiz değildir. Böyle verdiği ifâdeyi, sonra red etmek hakkı vardır.]
Mülcî olmıyan ikrâh ile de yapılan nikah, talak, nezr, yemin, ricat, yani boşadığı kadını tekrar alması sahih olur. İkrâh bitince, nikahdan ve talâkdan vazgeçebilir. Nezrden vazgeçemez. Nezr olarak verdiğini, ikrâh edenden isteyemez. İkrâh edilerek borclusunu affetmesi ve mürted olması sahîh olmaz. Mülcî olmayan ikrâh ile leş, kan, domuz yenmez. Şarap içilmez ve müslümânın malı telef edilmez. Çünkü, mülcî olmıyan ikrah ile zaruret hâsıl olmaz. Ölmemek için leş, domuz yinir ve kan, şerâb içilir. Yemez, içmez de ölürse Cehenneme gider. Mülcî ikrâh ile, bu şarabı iç, şu malını sat denilse, malını satar. İkrâh bitince, ister fesih eder, isterse kabul eder. Şarabı içmesi de caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmez ve satmaz da öldürülürse, şehit olur. Sultanın müsadere etmesi, yani haksız olarak, zulüm ile para, mal istemesi ikrâh olur. Bunları vermek caiz olur.